Özgür kaldın mı hiç? Uzay boşluğunda, kimsesiz, soluksuz, sorunsuz, başı boş kalma isteğinden; onlardan kurtulma çabandan; ya da kurtulduğun günün sana getirmesini düşlediğin heyecandan bahsetmiyorum. Söylemeye çalıştığım , kalbine girmiş kocaman soğuk bir su kütlesinin seni buza çevirmesi. Ben daha önce hiç özgür kalmamışım. tek bir an bile, tek bir ana kadar. Avrupanın, gökyüzüne en yakın noktasında, tipinin altında, elim yüzüm uyuşmuş halde, bir tane şahinin gökyüzünde uçuşunu izleyene kadar ben hiç özgür olmamışım. Birinin kızı, sevgilisi, çalışanı, arkadaşı değil de, ilk defa evrenin bir parçası olarak var olduğumu hiç deneyimlememişim. Evren diye gözümde büyüttüğüm şey aslında benin ta kendisiymiş.Yanında ufacık kaldığım dağların, hayatımda ilk kez gördüğüm şahinin, gün içinde kafamı kaldırıp bakmayı bile aklıma getirmediğim o muhteşem gökyüzünün, kendimi zincirle bağlı hissettiklerimin, kurtulmaya çalıştıklarımın bir parçasıymışım. Bu zamana kadar özgür olamamamın tek nedeni kendimi onlardan sıyırmaya çalışmammış. Bir yanı eksik olan biri nasıl tam olabilir ki? Tam olamayan biri nasıl özgür kalabilir? Ben hiç özgür olmamışım. Tek bir an bile, tek bir ana kadar.
6 gün misafir olduğum bu güzel ülkeden geriye şu anlattığım 20 dakikadan başka hiç bir şey kalmamış desem. Kalemi alıpta elime anlatmaya başlayınca İsviçre kocaman bir balondan ibaret:)
Haydi gelin, o balonu ipinden tutup 6 günde neler yapılır Alplerde, sizinle birlikte hatırlayayım.
Benim Avrupa’ya açılan kapım Basel Havalimanı. Basel’den, Almanya İsviçre ve Fransa’ya kolaylıkla geçiş yapabiliyorsunuz. Havalimanı kapısından bineceğiniz otobüsler sizi istediğiniz ülkenin tren istasyonuna atıveriyor. Basel’den Alplere gitmeniz ise yaklaşık 3 saat. Allahtan yollar çok güzelde zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.
Seyahatinizin amacı kayak yapmaktan ibaret değilse, mevsimlerden mutlaka yaz! Ne yapın yapın yazın gelin buraya. Kışın sisten yağmurdan hiç bir aktiviteyi tam yapamıyorsunuz. Bu durumdan fazlaca mağdur olmuş biri olarak söylüyorum.
Ulaşım konusuna gelince, Ülke adeta tren ağlarıyla örülmüş gibi. Öyle dakikalarca tren bekleyipte zaman kaybetmiyorsunuz üstelik. Birinin geliş saati diğerinin kalkış saatiyle uyumlu ve dakik. Heryeri trenle gezip zamanı hiç ıskalamadım şahsen. Trafiğe kapalı bir çok köye de sadece trenle ulaşıyorsunuz. Tüm bu nedenlerden dolayı araba kiralamak mı toplu taşıma kullanmak mı derseniz toplu taşımayı bir tık öne çıkarın derim.
Peki ya konaklama?
Eğer aylar öncesinden rezervasyon imkanınız var ise mutlaka kamp alanlarında konaklayın derim. Ben ne kadar zorlayıp çaba sarf etsemde ne yazıkki yer bulamadım. Aşağına linkini verdiğim; Lonely Planetten övgü almış, bungalovlar, mobil evler ve karavanlardan oluşan harika bir kamp alanı.
http://www.camping-jungfrau.ch/en/unterkunft/sommer/mobilheim/staubbach.asp
Bunun dışında konaklama için hem kalbinize hem mantığınıza uyacak en güzel köy Lauterbrunnen. Alplerin kalbi İnterlaken bölgesinde, güzel,canlı,tüm ulaşım ağının ortasında şirin mi şirin bir köy. Tüm bunları bilmeme rağmen, sakinlik peşinde fazlaca koşan ben, trafiğe kapalı, dağların eteklerine sıkışmış Wengen köyünde konaklamayı tercih ettim:) Pişman değilim.
Alpleri hakkıyla gezebilmek için minimum 10 güne ihtiyaç var. Görülmesi, yapılması gereken okadar çok şey var ki, aylar geçirseniz yine sıkılmazsınız.
İsviçre hakkında en merak edilen konuya gelecek olursam; İçiniz rahat olsun burası dünyanın en pahalı ülkesi değil 🙂 Abartıldığı gibi bir hamburgere 70 tl ödemeyeceksiniz evet ama 0.50 lik bir suya 7 tl vereceksiniz üzgünüm. (küçük bir hatırlatma, bu tip pahalı ülkelerde market alışverişi her zaman hayat kurtarır:) ) Bütçenizi en çok zorlayacak şeyse ulaşım. İsviçre’de ulaşım ne yazık ki i-na-nıl-maz pahalı! Bu sorunu çözmenin tek yolu 8-15 ve 30 günlük sınırsız swiss pass satın almak. Bu bilet sayesinde teleferik, gemi ve müze masraflarından da kurtulmuş olacaksınız hem. Özel yerlere ulaşım içinse (Jungfrau ve Harder Kulm gibi) bilet parasını indirimli ödemenizi sağlayacak. Swiss Pass seçenekleri için tık tık https://www.swiss-pass.ch
Interlaken;
Thun ve Brienz göllerini geometri kullanmışçasına ikiye bölüp, üzerine de kendini oturtmuş şehirden hallice bir köy İnterlaken.
Thun ve Brienz gölleri etrafında muhteşem yürüme yolları var. Sağınız alabildiğine mavi solunuz yemyeşil bir doğa. Tam gözü gönlü doyurmalık. Dilerseniz gemi turuna çıkabilir doğayla baş başa 5 saat geçirebilirsiniz.
Benim amacım İsviçredeki eski yaşamın sergilendiği açık hava müzesi Ballenberg i görmek olduğundan göl kenarında küçük bir yürüyüşle yetinip trenle Brienz köyüne geçtim. Balenberg, gerçekle ilizyonun ustaca harmanlandığı, kocaman bir açık hava müzesi. Buraya müze demek biraz haksızlık olur. Sergilenen hiç birşey cansız, kırmızı bir şeridin arkasında, bir kağıt parçasının rehberliğinde merhaba demiyor size. Taşıma evlerle yaratılmış bu köyde, sanki insanlar size görünmeden yaşamaya devam ediyor. Bir tanesi atıyla tarlayı sürüyor, diğeri hasta yatağından doğrulmuş ilacını içtiği kaşığı kenara koyuyor; dışardan gelip ayakkabılarını çıkarıp sobanın yanında ısınan da var, bebeğinin çamaşırlarını aynı sobanın başında kurutanda. İkinci el dükkanlarında bile kendini kaybeden ben, tahmin edersiniz ki burda çıldırdı:) Detaylardan başımı döndü. Ziyaretçilerin müzedeki her eşyayı kullanma hakkı var. Çocuklarıyla, eski kıyafetler giyip evcilik oynayan ebeveynler, eski bir kanepeye oturmuş örgü ören teyzeler gördük etrafta. Sanki hepsi girişte şimdiki zamandan sıyrılmış , geçmişe tatlı bir yolculuğa çıkmış gibilerdi.
Harder kulm; Görülmesi gereken yerler listesinin en üst sıralarına koyulmalı İnterlaken deki Harder Kulm Tepesi. Sizi bilmem ama ben haritada gördüğüm yerleri kuş bakışı canlı canlı görünce acayip mutlu oluyorum. İstediği oyuncağı almış çocuk gibi yerimde zıplayasım geliyo. Harder Kulm da da İnterlakeni ve ikiye ayırdığı o muhteşem gölleri tek nefeste görebiliyorsunuz. Alp dağlarını ise elinizi uzatsanız tutacaksınız. Piyango gibi birşey yani. Dilerseniz tracking yapıp çıkın dilerseniz tünel teleferiğini kullanın ama mutlaka çıkın.
Jungfrau;
Tatilimin göz bebeği, yazarken bile hala heyecanlandıran, Avrupanın en yüksek noktası ünvanının sahibi, insan üstü bir emekle yaratılmış muhteşem bir cazibe merkezi.
3454m (11333 ft) deki Jungfrau tepesine, yaklaşık 3 saat süren bir tren yolculuğuyla usul usul tırmanıyorsunuz. Çıkış noktanız Lauterbrunnen.
Yolculuk esnasında 3 uzun mola veriliyor hava basıncına adapte olabilmeniz için. Mola istasyonlarında ise sağlık ekipleri yaşanabilecek herhangi bir probleme karşı hazırda bekliyor. Bu tren yolculuğu için hatrı sayılır ekstra bir ücret ödemeniz gerekecek. Ama ne yalan söyliyim kuruşu kuruşuna değiyor. Aldığım hiç bir ilaç, gittiğim hiç bir yer, konuştuğum hiç bir insan, satın aldığım hiç bir ayakkabı beni o yolculuk kadar mutlu etmemişti:)
Yukarı çıkarken buranın sadece bir tren istasyonu olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat burası 13 bölümlük bir eğlence merkezi.Her bölümde yapabileceğiniz farklı bir aktivite var. Buzdan yapılmış mağaralar heykeller, yollar, sinevizyon gösterileri, çikolata üretim yerleri içerde göreceğiniz detaylar arasında. Dışarı çıktığınız da ise bir filmin tam ortasında buluyorsunuz sanki kendinizi. O an, o ulaşılması çok zor, dünyanın enlerinden birinde olduğunuzu bilmek inanılmaz hissettiriyor. Hava şartları el verirse bireysel açık teleferikle gökyüzünde yolculuğa çıkabilir ve Avrupanın en yüksek noktası ünvanını almış bir yerde kayak yapabilirsiniz. Temmuz Ağustos aylarını tercih edenlerdenseniz tabi:( (bendeniz tam bir Eylülzedeyim. Her anlamda:/ )
Lauterbrunnen;
En çok beğendiğim, kadrajıma en fazla malzeme bulduğum en güzel köydü Lauterbrunnen. Sağınız solunuz Alp dağları, muhteşem şelaler, yemyeşil ağaçlar, minicik evler, koşuşturmadan yaşayan insanlar.
Lauterbrunnen 70 şi aşkın şelalesiyle şelaler bölgesi olarak anılıyor. En meşhurları trummelbach falle ve Goethe’ye ilham verdiği söylenen Staubbach.
Trummelbach Falle’ye túnel asansörüyle çıkabiliyorsunuz. Sonrasında ise şelalenin akış yolundan merdivenlerle yukarı tırmanıyorsunuz. Su o kadar şiddetli ki üstünüz başınız sırılsıklam oluyor. Alışılagelmiş bir deneyim olmadığından tavsiyerim arasına rahatlıkla koyabilirim kendisini.
Mürren; Sadece Lauterbrunnen’ den teleferikle ulaşabildiğiniz, daha çok kış aylarında kayakçıların tercih ettiği hoş bir köy. Onun dışındagüzel bir eğlence merkezi de var ama akşam 5 de kapanıyor malesef. Zamanınız kısıtlıysa ve benim gibi ara mevsimde gittiyseniz es geçebilirsiniz bu köyü.
Grindelwald;
En güzel ve meşhur tracking yollarının bulunduğu, diğer köyler gibi dağların arasına sıkışıp kalmamış, genişçe bir alana serpilmiş çok hoş bir köy Grindelwald.
Grindelwald First ; Alplerin en meşhur tracking güzergahı. Biz Grindelwald First’ e teleferikle çıkıp sonrasında 1 saatlik uzaklıktaki göl yolunda tracking yapmayı düşündük ama ne yazıkki sis buna müsade etmedi. Grindelwald First dağının etrafına inşaa edilmiş demir yoldan uçurumu izleyerek yürüyüp, yolun en sonunda ayağımızın altındaki bulutlarla poz verip, birer kahve içip rotamızı diğer bir tracking yolu olan, buzulları görme ihtimalimizin olduğu pfingstegg e çevirdik.
Eski bir evin salonunu andıran bir teleferikle isviçre müzikleri eşliğinde çıkıyorsunuz Pfingstegg’e . Hoş bir restoran ve küçük bir kızak pisti karşılıyor sizi. Açıkcası kızak pisti daha İsviçre’ye gitmeden bir hayli heyecanlandırmıştı beni ama ne yazıkki tahmin ettiğim gibi hızlı ve heyecanlı bir şey çıkmadı.
Buzulları görme heyecanıyla, soluklanmadan trackinge başladık ve 1 saat sonra tahmin edin ne oldu. Geldiğimizden beri peşimizi bırakmayan o sis bulutu bizi tabiki orda da yalnız bırakmadı 🙂
Bern;
İsviçre’nin başkenti minicik bir şehir. Gezilecek çok fazla bir yer bulamadık açıkcası. Albert Einstein’ in evi, küçük küçük şirin dükkanları dışında çok sade bir şehir gibi geldi bize.
Montreux;
Cenevre gölü etrafında görülebilecek en güzel şehirdi. Zaman kısıtlı olduğundan Rochers de Naye ve Dent de Jaman dağ yollarını keşfedemedim. Göl etrafında keyifli bir yolculuk sonrası Chillon Şatosunu gezme şansım oldu.
İlk kez bir şato gördüğümden midir, yaşanmışlıklara duyduğum meraktan mıdır bilinmez resmen büyülendim. Toplantı salonları, zindanlar, şarap mahzenleri herşey herşey büyüleyiciydi.
Taki bir süre çakılıp kaldığım ana kadar. Karşısında durduğum o ipte kaç ölüm asılıydı acaba. Neler hissetmişler nasıl korkmuşlardı kim bilir. Dakikalar içinde öleceğini bilmek nasıl bir duyguydu.
Bu korkunç duygudan da öte içinden yaşam fışkıran bir pencerenin önünde ölmek neler hissettirirdi ipin ucunda sallanan bir insana. Yaşamla ölüm arasında bu kadar çaresiz kalmak. Her ikisine de aynı mesafedeyken ölüme mahkum olmak.
Efendim bu gezinin diğerleri gibi bir rengi yok. İsviçreyi hatırlayınca aklıma ilişen tek şey yeni bir defterin temiz ama biraz buruşuk sayfaları. Yazılmaya hazır yeni bir sayfayı karalamaya başlayacak olmanın verdiği ürkeklikle, bilinmeze duyulan heyecanın harmanlanması. Biraz anılara duyulan özlem, biraz yaşanmışlıkların yorgunluğunu üzerinden atma hafifliği. Damakta kalmış buruk ama hoş bir tad.
Muhteşem bir rota, harika fotoğralar. Eline sağlık canım. Kesinlikle yapılacaklar listeme eklendi 😉
BeğenBeğen
Canım çok teşekkür ederim. Yapılacaklar listene eklemene çok sevindim. İsviçre Alpleri ölmeden görülesi yerlerdenmiş gidince anladım:)
BeğenBeğen
Muhteşem resimler şiir gibi anlatım harikasınız. Teşekkurler
BeğenLiked by 1 kişi
Merhaba yazinizi cok begendim gercekten inanilmaz harika yerleri gezmissiniz. Kismet olursa bende 2 hafta sonra avrupa turuna cikacagim. Duraklarimdan biri de Isvicre olacak. Interrail ile 6 ulke gezmeyi planliyorum. Benim sorum su olacak. Konaklama ile ilgili cok fazla bilgi vermemissiniz. Acaba butce olarak ne kadar ayirmam gerek. Merkezden uzak yerler oldugu icin sanirim pahalidir. Bu konuda fikir verebilirseniz cok mutlu olurum. Simdiden tesekkurler:)
BeğenBeğen